Bir eski mevsim solarken penceremde, bulutlar huzursuz kıpırdanırken, duvardaki saat beynime çakıyorken tik taklarını ve rahatsız musluk damlıyorken içeride kendi kendine, kendi, kendime küsüm. Sana küsüm... Beni çok sevme... Ölüyorsam benden önce ölmeyi isteyecek kadar çok sevme beni. Ben öldükten sonra içinde hep beni yaşatarak yaşayacak kadar az sev beni. Beni çok sevme... Sessizliğimde boğulacak kadar çok sevme beni. Sesim her defasında dudaklarında bir tebessüm çınlatacak kadar az sev beni. Çok düşünecek kadar çok sevme, hep beni düşünecek kadar az sev beni. Her düşündüğünü anlatacak kadar çok sevme beni, her şeyi söyleyebilecek kadar az sev beni. Yokluğun varlığın kadar (çok) anlamlı, çok sevme beni. Uyuduğunda yanında olamayışımı dert edecek kadar çok sevme beni,başın omzumda kokum burnunda bir beş dakika sana yetecek kadar az sev beni.Kendini yarasız kanatabilecek kadar çok sevme beni. Bilip bilmeden açtığım her yarayı kapayacak kadar az sev beni. Çok sevme beni...Bir gün yirmi dört saat, seni bir kaç saat arayıp sormadığımda kendini anlamsız hissedecek kadar çok sevme beni,hep sabredecek, beni hep anlamaya çalışacak kadar az sev beni. Her şeyin yapacak kadar çok sevme beni,beni kendine karıştıracak kadar az sev... Beni çok sevme, yüreğin yanımda küt, küt çarpacak kadar çok sevme beni,yüreğin yanımda ürkek bir serçenin yüreği gibi titreyecek kadar az sev beni... Beni az sev ama uzun sev! Üzgünüm… Beni çok sevme, sana yüklediğim anlamları senmişsin gibi düşünme, sen o anlamlarla sadece bende varsın.Ben seviyorsam, sen bahanesin. Seni seviyorum !